Ey cemaat! Kıyl-u kâli terkedin. Dünyâlık biriktirmeyi ve o hususta birbirinize destek olmayı bırakın. Fakir ve yardıma muhtaçların haklarını ödeyip, geri kalanını da Allah’a Kıyl-u itaat ve ibâdet yolunda sarfetmedikçe, dünyâlıktan elinizde ne varsa hepsinden hesâba çekileceksiniz. Size de, bütün bu mallarınıza da yazıklar olsun! Yakınlarınızdan ve komşularınızdan utanmıyor musunuz ki, onlar aç olarak ölüyorlar da, siz onları hiç görmüyorsunuz, onlardan yüzçeviriyorsunuz? Rabbinizin (CC): “O’nun (CC) sizi, ‘üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı’ şeylerden (mallarınızdan) infâk edin”[1] buyruğunu duymadınız mı? Onlar üzerinde sizi “sâdece tasarrufa yetkili” kıldığını bildirdiği halde siz onları kendinize “mülk edindiniz.” Bir sürü harcama kalemi ürettiniz. O (CC) size malınızın tamâmını elinizden çıkarmanızı emretmedi; yalnızca, fakirler için onun üzerine belli bir miktar hak koydu. O hak da; zekat, keffâret ve adaklardır. Fakirlerin haklarını ödeyin! Ailenizin ve akrabâlarınızın da haklarını ödeyin. Zekatı da çıkardıktan sonra hayır hasenâtta bulunmak: İşte mü’minin ahlâkı! Allah-ü Teâlâ (CC) ile alış-verişte bulunan kazançlı çıkar. En doğru sözü söyleyen Rabbimiz (CC) muhkem (sağlam) Kitabında şöyle buyurmuştur: “Allah (CC) size onun (infâkınızın, sadakanızın) devâmını nasip eder.”[2]